TT

Kurmaş Akdoğan

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Ekonomist olarak görev yapmaktadır.

Editöre Not
Her türlü görüş, öneri
ve yorumlarınız için:
Mesaj Gönder

Ekonomideki geçici daralmaların işgücü üzerindeki uzun süreli etkilerine işsizlikte histeri etkisi diyoruz. Toplam talepteki geçici bir düşüşün, firmalarca kalıcı olarak algılandığını ve bu algının hızlı bir biçimde işten çıkarmalara neden olduğunu düşünelim. İşini kaybeden kalifiye işçilerin uzun yıllar sonucu biriktirdiği firmaya özgü beceriler (ya da geniş tanımıyla firma-spesifik insani sermaye) firma için işçi ile birlikte kaybolacak. İleride talep yeniden arttığı zaman firma kolayca yeni işçi alabilecek olsa bile söz konusu yeni işçilerin, işten çıkarılanların firmaya-özgü beceri seviyesine yeniden ulaşması zaman alabilecek. İşini kaybeden işçiler açısından bakıldığında ise hızlı bir şekilde iş bulamadıkları takdirde iş üstünde öğrenme fırsatlarını kaybedecekler, insani sermayeleri değer kaybedecek ve işsizliğin uzun sürmesi durumunda yeniden işgücü piyasasına dönmeleri gittikçe zorlaşacak.

İşten çıkarmaların yukarıda bahsedilen maliyetlerinin firma açısından göze alınabilmesi toplam talepteki düşüşün kalıcılığı ile doğru orantılı. Eğer toplam talepteki düşüşün geçici olduğu firmalar tarafından bilinseydi firmalar işten çıkarmak yerine geçici bir dönem düşük talebin yaratacağı maliyeti üstlenmeyi tercih edebilirlerdi. Burada temel varsayımımız, politika yapıcıların talepteki düşüşün geçici olduğunu düşünerek talep yönetimi politikaları uygulamayı düşünüyor olmaları. Ancak, firmalar bilgi eksikliğinden dolayı işten çıkarma kararlarını söz konusu politikaların etkisini görmeden uygulayabilirler.[1] Bu blog yazısında, işe alım ve işten çıkarma maliyetleri gibi arızi (frictional) kabul edilen maliyetlerin aslında bir tampon bölge yaratarak Türkiye ekonomisinde yukarıda anlatılan histeri etkisini azaltabildiğini gösteriyoruz. İşten çıkarma maliyetli ise firmalar talebin düştüğüne gerçekten emin olana kadar işten çıkarmaları erteleyebiliyorlar. Bu da talepteki kısa dönemli düşüşlerin uzun dönemli etkilere yol açmasını önleyebiliyor ve hükûmetlere etkin talep yönetimi politikası uygulayabilecek bir zaman aralığı sağlıyor.

Ekonomi yazınında işten çıkarma maliyetleri konusunda iki karşıt görüş mevcut. Bir taraf, işten çıkarma maliyetlerinin azaltılmasının firmaların en başında işçi almasını kolaylaştıracağını, firmaların şoklara uyum kapasitesini artıracağını söylüyor ve işgücü piyasasının olabildiğince esnekleştirilmesini savunuyor. Diğer tarafsa, işten çıkarmaların kolaylaştırılmasının daha fazla güvencesizliğe yol açacağını; dolayısıyla işçilerin firma-spesifik becerilerini artırmaları konusunda isteksiz davranacaklarını, bununsa uzun dönemde gerek firmaların gerekse ülkenin rekabet gücünü düşüreceğini söylüyor. Ayrıca, iş güvencesindeki düşüş çıktıdaki değişimlerin işsizlik üzerindeki etkisini artırıyor. Söz konusu etki, işten çıkarmaların maliyetinin düşük olduğu ABD’de, iş güvencesinin yüksek olduğu Japonya’ya göre oldukça kuvvetli (Blanchard, 1999:170).  Aşağıdaki grafik, Türkiye’de iş güvencesinin ABD seviyesinin ve OECD ortalamasının üstünde, ancak AB ortalamasının altında olduğunu gösteriyor. 

Çalışırken edinilen insani sermaye birikiminin firmaya olduğu kadar topluma da faydası var. İşçi, firma değiştirse bile elde ettiği becerileri yeni işinde kullanabiliyor. Dolayısıyla, firmanın işçiyi kısa süreli çalıştırıp işten çıkararak elde ettiği kısa dönemli fayda ile çalışanın insani sermaye birikimi ile artacak olan uzun dönemli sosyal fayda arasında bir uyumsuzluk doğabiliyor. Bu uyumsuzluk işçinin bir firmada ya da farklı firmalarda olabildiğince kesintisiz çalışması ile azalabiliyor. İşten çıkarma maliyetlerinin azaltılması kısa dönemde firma lehine görünse de uzun dönemde hem firma hem de toplumsal açıdan olumsuz etkiler yaratabiliyor.

Histeri etkisi, ekonomi yazınında işsizlik zaman serilerinin durağanlığı üzerinden inceleniyor. Teknik anlamıyla işsizlik serisinde durağanlığın olması, işsizlik oranının uzun dönemde bir ortalama etrafında hareket ettiğini; bu ortalamadan dönemsel sapmalar olsa bile bu sapmaların belirli bir süre sonra azalacağına ve işsizlik seviyesinin ortalama değerlerine geri döneceğine işaret ediyor. Kabaca, ortalama işsizlik eğiliminin ekonominin temelleriyle; bu seviyeden sapmaların ise söz konusu dönemdeki geçici dinamiklerle belirlendiğini düşünelim. Bu durumda işsizlik histerisi, geçici olduğunu düşündüğümüz değişimlerin aslında ekonominin temel işleyişini etkileyecek kadar güçlü etkileri olabileceğini gösteriyor.

Durağanlık analizi yapmak zaman serilerinin belirli karakteristik özelliklerine dikkat etmeyi gerektiriyor. Öncelikle, işsizlik oranında sabit bir ortalama yerine yukarı veya aşağı giden bir eğilim olduğunu düşünelim[2]. Bu eğilim dönem içinde yapısal nedenlerle değişebiliyor. Misal teknolojik gelişmeler, otomatizasyon ya da kadınların işgücüne katılım oranının artması gibi bazı değişiklikler istihdamın genel eğilimini değiştirebiliyor.[3],[4] Çevrimsel dalgalanmaların zaman içinde yok olup olmadığını test ederken söz konusu yapısal değişiklikleri dikkate almamız gerekiyor.

İkinci olarak, yukarıda bahsettiğimiz arızi etkilerden dolayı işsizlik serisi ortalaması etrafındaki ufak sapmalara ani tepkiler vermeyebiliyor. Bunu ortalama seviye etrafında bir tampon bölge olarak düşünebiliriz. İşe almak veya işten çıkarmak sıfır maliyetli olsaydı, firmalar en ufak bir talep değişikliğinde hemen işçi sayılarını değiştirirlerdi. Bu da bahsettiğimiz uzun dönemli etkilerden dolayı ekonomide kalıcı etkilere yol açabilirdi. Ancak pozitif bir işten çıkarma maliyeti ortalama etrafında tampon bir bölge yaratarak işe alım ve işten çıkarmaları zorlaştırmakta. Ayrıca söz konusu maliyet firmalar için farklı olduğundan ortalamaya doğru olan düzeltme hareketi zamana yayılmakta. Dolayısıyla, ortalamadan sapma ancak belirli bir düzeyin üzerindeyse bir düzeltme hareketi görülmekte.

Yukarıda bahsedilen iki nokta, işsizlik serilerinin uzun dönemli analizinde yapısal kırılmaların ve doğrusal olmayan hareketlerin dikkate alınmasını gerektiriyor. Akdoğan (2017) çalışması Türkiye’nin de dâhil olduğu 33 ülke için söz konusu analizi yapıyor. Söz konusu arızi etkilerin ortalama etrafında istihdamın ani hareketlerini önleyen bir tampon bölge oluşturabileceğini dikkate alan bir doğrusal olmayan modelleme tekniği kullanıldığında Türkiye’de işsizlikte histeri etkisinin olmadığı sonucuna varılıyor. Eğer zaman serilerini incelerken bu arızi maliyetleri dikkate almasaydık Türkiye’de geçici etkilerin kalıcı istihdam sorununa yol açtığı sonucuna varabilirdik. Çalışma aynı zamanda bazı Doğu ve Kuzey Avrupa ülkeleri için de benzer bir sonuca varıyor. OECD tarafından yayınlanan istihdam koruma mevzuatı endeksine baktığımızda bu ülkelerde iş güvencesinin görece yüksek olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, belirli ölçüde bir iş güvencesinin ekonomide geçici şokların kalıcı hale gelmesini önleyen bir yumuşatıcı etki sağladığı söylenebilir.[5],[6]

Özetle, işgücü piyasalarında esneklik konusunu artıları ve eksileri ile değerlendirmek gerekiyor. Firmaların işgücü talebini serbest piyasadan karşılarken maliyetlerinin az olması ekonominin şoklara karşı esnekliği açısından tercih edilebilir olsa da, işten çıkarmaların hızlı olmasının ekonomide yaratacağı birikimli etkiyi de dikkate almak gerekiyor. Politika yapıcılar ekonomideki dalgalanmaların etkilerini yumuşatacak talep yönetimi politikaları (ya da daha yapısal bir çerçeveden yaklaşıp aktif işgücü piyasası programları) uygulamak isteyebilirler. Diğer taraftan firmalar, politika yapıcıları kadar geniş bir bilgi setine sahip olmadıkları için, ekonomideki dalgalanmaların kalıcı olacağını düşünüp ani işten çıkarma kararları verebilirler. Bu politikalar firmaya ve işçiye uzun dönemde zararlı olabileceği gibi; ekonominin geneli açısından kısa dönemli şokların etkisini artırabilir ve hükümetlerin uygulayacağı talep yönetimi ya da aktif işgücü piyasası programları gibi politikaların etkisini azaltabilir. Bu açıdan işe alım ve işten çıkarma maliyetlerinin söz konusu politikaların olumlu etkilerinin görülmesi için gerekli olan zamanı kazandıracak yumuşatıcı bir etkiye sahip olabileceğini dikkate almak gerekiyor.

 

[1] Ekonomi yazınında firmalar ve politika yapıcılar arasında bilgi farklılıklarının olduğunu varsayan birçok çalışma mevcut.

[2] Eğilimin (trendin) değişmesi zaman serisinde kırılmalar olarak karşımıza çıkıyor. Zaman serisi belirli bir dönemde belirli bir trendin etrafında dalgalanırken, farklı bir dönemde farklı bir trendin etrafında dalgalanabiliyor.

[3] Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı 2017 itibarıyla yüzde 34. Bu oran yüzde 51 olan AB ortalamasının oldukça altında ancak son yıllarda artış gösteriyor. 

[4] Teknolojik ilerlemeler sonucu tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de vasıflı ve vasıfsız işçiler arasındaki istihdam ve ücret farkı açılmakta (Meschi, Taymaz ve Vivarelli, 2016). Bu açıdan bakıldığında vasıflı işçilerin oranını artırabilecek eğitim reformları (örgün eğitim ve yetişkin eğitimi) hem işsizliğin uzun dönemli eğilimini aşağıya doğu çekme; hem de işsizliğin bu makalede tartışılan kalıcı etkilerini azaltabilme potansiyeline sahip. 

[5] Çalışma aynı zamanda Türkiye’de 2008 sonrasında işsizliğin temel eğilimine ilişkin bir değişikliğin (yani teknik anlamıyla işsizlik serisinde bir yapısal kırılmanın) olabileceğini söylüyor. Doğrusal olmayan modellememiz söz konusu kırılmaları da dikkate aldığında yine aynı sonuca ulaşıyoruz.

[6] Burada kayıtdışılık ve iş güvencesi ilişkisini de not etmemiz gerekiyor. Kayıtdışılık olduğu sürece iş güvencesinin artması belirli sektörlerdeki firmaları daha fazla kayıtdışı çalıştırmaya yönlendirebilir. Türkiye’de kayıtdışılık ile mücadele sonucu kayıtdışılık oranı son 15 yılda yüzde 50lerden yüzde 30lara düşmüş durumda. Toplam kayıtdışılığın yüzde 22si ise tarım dışı sektörlerde.

 

Kaynaklar

Akdoğan, K. (2017). Unemployment hysteresis and structural change in Europe. Empirical Economics, 53(4), 1415-1440.

Blanchard, O. (1999) Macroeconomics, second edition, Prentice Hall International.

Meschi, E., Taymaz, E., & Vivarelli, M. (2016). Globalization, technological change and labor demand: a firm-level analysis for Turkey. Review of World Economics, 152(4), 655-680.

 

Kurmaş Akdoğan

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Ekonomist olarak görev yapmaktadır.

Editöre Not
Her türlü görüş, öneri
ve yorumlarınız için:
Mesaj Gönder

ANA SAYFA

* Blogda yer verilen görüşler yazarlara aittir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi görüşlerini temsil etmeyebilir.