Dünya Bankası (DB) raporuna göre yatırımcıları farklı ülkelere yatırım yapmaya yönelten faktörlerin başında pazar ve etkinlik arayışı geliyor.[1] Grafik 1 rapordaki anket sonuçlarına göre gelişmekte olan ülkelere Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) kararlarını etkileyen unsurları gösteriyor.
Yatırımcılar sırasıyla siyasi istikrar, kamu politikalarının uygulanmasında şeffaflık/öngörülebilirlik ve elverişli yatırım ortamı (yatırım koruma garantisi, işe başlama kolaylığı, yatırım teşvikleri gibi) arayışındalar. Üretimde etkinlik arayışı arttıkça ucuz/kalifiye iş gücü, fiziksel altyapı, makroekonomik istikrar, kur istikrarı, düşük vergi oranları, düşük girdi maliyetleri gibi bileşenlerin de önemi artıyor. İşletme dostu politikalar ile firma kuruluşunu daha etkin kılan uygulamalara sahip ve yerli tedarikçilerle güçlü bağlantılar kurulabilen ülkeler öncelikli.[2]
Türkiye’de Yakın Dönem DYY Gelişmeleri
Sermaye akışında 2005 sonrasında belirgin bir artış yaşandı.[3] Yabancı sermayeli şirket sayısı 2006’da yaklaşık 15 bin seviyesindeyken, 2017’de 58 binlere ulaşmış. DYY girişlerinin GSYİH’ye oranı, özelleştirmelerin görece yoğun olduğu 2006-2008 döneminde yüzde 3’e yakınken, küresel finansal kriz sonrasında yüzde 1,5 seviyesinde gerçekleşmiş (Grafik 2). Türkiye, kriz sonrasında, DB tanımına göre içinde olduğu orta-yüksek gelir grubu ülkelere giden toplam DYY’lerin yüzde 3’ünü çekebilmiş (Grafik 3). Yatırımların çoğu Avrupa ülkelerinden gelse de 2009 sonrası dönemde Asya’nın payı da artıyor (Grafik 4).
2008 küresel krizi öncesinde artan hizmet sektörünün DYY içindeki payı, sonraki dönemde imalat ve elektrik/gaz sektörlerindeki özelleştirmeler ile birlikte azalmış (Grafik 5). Hizmet sektörünün alt dağılımında, kriz sonrası dönemde bilişim sektöründe DYY’ler azalırken, inşaat ve ulaştırma sektörlerinde artışlar söz konusu (Grafik 6). İmalat sanayiinde ise gıda, kimya ve ana metal grupları tüm dönemlerde ağırlıklı iken, kriz sonrası dönemde elektrik ve petrol sektörlerine girişler var (Grafik 7).
Grafik 8 uluslararası girdi-çıktı tabloları kullanılarak hesaplanan ve ekonomi yazınında küresel üretim zincirleri göstergelerinden biri olarak kabul edilen brüt ihracat içinde yabancı katma değer oranını gösteriyor. İmalat sanayiinde uluslararası üretim zincirlerine eklemlenme oranı, diğer sektörlerin oldukça üzerinde: imalat sanayiine gelen yabancı yatırımlar üretim zincirinin bir parçası olarak etkinlik arayışı içinde olan firmalarca gerçekleştiriliyor. Hizmetler sektöründe ise oran düşük: yatırımlar daha çok pazar arayışı içerisinde olan firmalar tarafından yapılıyor.[4]
Neden Türkiye?
Nüfusunun yaklaşık yarısı 30 yaş altında olan Türkiye genç ve dinamik bir iş gücüne sahip. Yıllık ortalama yüzde 5 büyüme oranıyla hızla gelişen bir ekonomiye sahip olması da Türkiye’yi geniş pazar olanağına sahip ülkeler arasında tutuyor. Ortaöğretimde okullaşma oranının yüzde 80’lere ulaşması ve yıllık yaklaşık 800,000 öğrencinin üniversiteden mezun olması iş gücünün eğitim düzeyinin de artmakta olduğuna işaret ediyor. Türkiye coğrafi konumu gereği önemli pazarlara erişimi olan etkili ve uygun maliyetli bir çıkış noktası ve Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan önemli bir enerji terminali/geçidi.
Gümrük Birliği ve Serbest Ticaret Anlaşmaları gibi düzenlemeler kurumsal yapı, iş yapma geleneği, tüketim kalıbı gibi unsurlar açısından uluslararası firmalar tarafından tanınmasını; dolayısıyla ülkenin ihracat ve ticaret hacminin artmasını sağlamış. [5] Giderek yaygınlaşan teknoloji kullanımı, uluslararası pazarlara ulaşımı hızlandırırken, kurumsal, dinamik ve olgun bir özel sektörün oluşmasına da katkıda bulunmakta.[6]
Ulaşım, telekomünikasyon ve enerji sektörleri yeni ve gelişmiş teknik altyapı ile iş yapma ortamını kolaylaştırıcı olanaklar sunuyor. Lojistik performans endeksine göre Türkiye son dönemde altyapıya yaptığı yatırımlarda ilerleme kaydetmiş (Grafik 9).[7] Fakat içinde bulunduğu üst-orta gelirli ülkelerle kıyaslandığında hala alması gereken yolu var. Lojistik sektörünün tüm alt-sektörlerinde iyileşmeler var. Özellikle altyapı (yol/liman/havaalanı) ve sevkiyatların zamanında yapılması konusundaki ilerlemeler dikkat çekici (Grafik 10).
Türkiye, uygulamaya koyduğu çeşitli destek programları ile yatırımcılar için kârlı yatırım fırsatları sunmakta. Programlar kapsama alanları (genel/bölgesel/cazibe merkezleri) ve yatırımların cinsine (stratejik/büyük ölçekli/öncelikli) göre farklılıklar gösteriyor. Bölgesel teşvikler yatırımların ülke geneline yayılmasını amaçlıyor. Desteklenecek sektörler ve ürünler ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda tespit edilmiş ve bu yatırımlara en yüksek oranlı destekler sağlanmış. Uygulanan teşvik programlarının iş yapma ortamına etkisi orta ve uzun dönemde hissedilecek. Programların, anlaşılır şekilde iyi zamanlamalarla yürürlüğe girmesi önemli.
Sonuç ve Öneriler
İş gücü kalitesi, tüketim kalıbı, talep gücü, teknoloji kullanım becerisi, coğrafi konumu, altyapısı, ticaret geleneği ve sağladığı teşviklerle Türkiye hem pazar arayışı hem de etkinlik arayışı içinde olan DYY’ler için iyi bir alternatif.
Etkinlik arayışı içinde olan DYY, Türkiye’nin göreli avantajını sürdürebilmesinde önemli rol oynuyor. Ülkelerin yeni üretken sanayilere açılabilme kapasitesini ölçen ekonomik kompleksite yaklaşımı çalışmaları, Türkiye’nin mevcut üretim yapısının gelişmiş ürünler üretmeye çok yakın olduğunu, ancak bu ürünleri göreceli üstünlük kuracak şekilde üretmeye başlayabilmesi için sanayi politikaları ile desteklenmesi gerektiğini belirtiyor (Yıldırım, 2018). Bu çerçevede yakın dönemde öncelikli, büyük ölçekli ve stratejik yatırım teşvikleri özellikle ithalat bağımlılığı yüksek olan ürünlerin üretimi, üretim kısıtının azaltılması ve üretim kalitesinin artırılması amacı ile uygulamaya konuldu. Programların başarısı ise eğitimin ve bilgi tabanlı sermayenin geliştirilmesi ile Ar-ge yatırımlarının artırılmasına bağlı. Son dönemlerde sayıları artan teknoloji geliştirme bölgeleri, teknoparklar, kamu-sanayi-üniversite işbirlikleri bu anlamda teknoloji yatırımlarını, Ar-ge çalışmalarını özendirecek ve DYY’leri çekebilecek bir ekosistem yaratma potansiyeline sahip.
[1] “2017/2018 Küresel Yatırım Rekabetçiliği” Raporu (World Bank 2018), gelişmekte olan ülkelere yatırım yapan 754 çok uluslu şirketin yöneticilerini kapsayan anket sonuçlarına dayanmakta. Ankette katılımcılara “Aşağıdaki özellikler şirketinizin gelişmekte olan ülkelere yatırım yapma kararında ne kadar önemlidir?” sorusu yöneltilmiş, temel faktörler rastgele sıralanmış ve katılımcılardan bu faktörleri önem sırasına göre listelemeleri istenmiş.
[2] Yerli tedarikçilerde aranan özellikler sırasıyla tedarikçinin kapasite ve beceri seviyesi, yerel tedarikçilerin durumu hakkında bilgiye ulaşma ve hükümetin potansiyel tedarikçilerin iyileştirilmesinde oynadığı aktif rol olarak belirtilmiş. Yerel tedarikçilere teknoloji transferi hem yabancı hem de yerli firma için üretkenlik artışı ve maliyet avantajları yaratabiliyor (Pack and Saggi, 2001; Blalock and Gertler, 2008).
[3] 2003 yılında yürürlüğe giren 4875 sayılı Kanun’un 3/a maddesine göre, yabancı yatırımcılar Türkiye’ye doğrudan yatırım yapmakta serbest ve yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabiler.
[4] Hizmetler sektörünün en fazla yabancı yatırımı çeken sektörleri arasında olan ulaştırma, yabancı katma değeri en yüksek olan sektör. Bu sektöre gelen yabancıların pazar arayışı güdüsü baskın fakat hizmet sektörünün geneline göre daha çok etkinlik arayışındalar. İmalat sanayiinde ise yabancılar en fazla gıda sektörüne yatırım yapmakla birlikte sektör ihracatında yabancı katma değeri imalat sanayii geneline göre oldukça düşük. Ana metal ve elektrik/elektronikte ise oran genel ortalamanın oldukça üstünde.
[5] TÜİK verilerine göre ihracat 2006’ya göre yaklaşık yüzde 84 oranında bir artışla 2017’de 157 milyar doları bulmuş. Dış ticaret hacmi ise aynı dönemde yaklaşık yüzde 74’lük bir artışla 390 milyar doların üzerine çıkmış.
[6] Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu verilerine göre, 2016 yılında mobil telefon abone sayısı 2006’ya göre iki kat artarak 75 milyona, geniş bant internet abone sayısı ise 2,8 milyondan 62 milyona ulaşmış durumda. Bankalararası Kart Merkezi verileri kredi ve banka kartı kullanıcı sayısının 2013 yılına göre yaklaşık yüzde 24, ATM sayısının ise yüzde 10 artmış olduğunu gösteriyor. Mektup/telefonla sipariş ve internette yapılan kartlı ödeme işlemleri 2013’ten 2017’ye yüzde 91 artış göstermiş.
[7] LPE hesaplamasında kullanılan veriler, faaliyet gösterdikleri yabancı ülkeler hakkında sorular sorulan lojistik personellerine yönelik bir anketten alınmakta. 160 ülke 6 farklı kategoriye göre sıralanmış. Veriler ülke çapında karşılaştırılabilmek için standart teknikler kullanılarak tek bir göstergeye indirgenmiş. Gösterge değeri 1-5 arasında değerler alıyor. 1 en kötü 5 en iyi performansı gösteriyor.
Kaynaklar
Alquist, R., Berman, N., Mukherjee, R., & Tesar, L. (2018). Financial constraints, institutions, and foreign ownership (No. w24241). National Bureau of Economic Research.
Blalock, G., & Gertler, P. J. (2008). Welfare gains from foreign direct investment through technology transfer to local suppliers. Journal of International Economics, 74(2), 402-421.
OECD (2003), Checklist for Foreign Direct Investment Incentive Policies, Paris.
Pack, H., & Saggi, K. (2001). Vertical technology transfer via international outsourcing. Journal of Development Economics, 65(2), 389-415.
Dünya Bankası (2018). 2017/2018 Global Investment Competitiveness Report: Foreign Investors Perspectives and Policy Implications, Washington.
Yıldırım, M. A. (2018, February). Kompleksite ve Ürün Uzayı Metodolojisiyle Türkiye. Koç University-TUSIAD Economic Research Forum Working Papers (No. 1806). Koc University-TUSIAD Economic Research Forum.