Enflasyon hedeflemesi uygulayan merkez bankaları enflasyon analizi ve tahminleri için ilgili bütün göstergeleri takip eder. Bu göstergelerin arasında çıktı açığı en önemlilerinden biridir. Çıktı açığı, en basit şekliyle bir ekonomideki mevcut üretim düzeyinin o ekonominin potansiyel üretim seviyesinden farkına denir. Bu noktada potansiyel üretimin tam olarak neye karşılık geldiğini netleştirmekte fayda var. Para politikası açısından potansiyel üretim, teknoloji düzeyi veriyken emek ve sermaye faktörleri etkin kullanılarak enflasyonda bir artışa neden olmaksızın ulaşılması mümkün olan en yüksek üretim düzeyine karşılık geliyor.
Neden önemli?
Çıktı açığının varlığı ekonomide kaynakların verimli kullanılmadığına dair bir işaret. Eksi değer alması, mevcut kaynakları kullanarak daha fazlasını üretmek mümkünken, olabileceğin daha altında bir üretim yapılması anlamına gelir. Artı değer alması ise üretimi artırmak için kaynakların haddinden fazla kullanıldığını gösterir. İkinci durumu örnek alalım, yani mevcut üretim düzeyinin potansiyelin üzerine çıktığı durumu. Bu durumda ekonomideki üretim kapasitesi verimli düzeyinin üzerinde zorlandığından, girdi maliyetleri artar. Bu da fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturup enflasyonu arttırır. Para politikasının bu gibi dönemlerde talep yönlü baskıları dengeleyip enflasyonun daha fazla yükselmesine engel olacak şekilde; tam tersi dönemlerde ise iktisadi faaliyeti canlandıracak ve finansal koşulları daha gevşek hale getirecek şekilde uygulanması beklenir. Kamu maliyesi politikalarının da çıktının potansiyele yakınsamasını sağlayacak şekilde genişleyici veya kısıtlayıcı olarak uygulanması mümkün olabilir. Kısacası, merkez bankaları için talep kaynaklı enflasyonist baskıları anlayabilmek ve öngörebilmek adına çıktı açığı faydalı bir gösterge.
Nasıl ölçülür?
İşin gerçeği, çıktı açığı doğrudan ölçülebilir bir şey değil. Her ne kadar kavram olarak merkez bankaları için vazgeçilmez olsa da, çıktı açığı pratikte zorlayıcı olabiliyor. Çünkü mevcut üretim düzeyini bilmemize rağmen, potansiyel üretimin seviyesini doğrudan gözlemleyemediğimiz için çıktı açığı da gözlemlenemiyor ve dolayısıyla doğrudan ölçülemiyor. Öyleyse, nasıl oluyor da merkez bankaları ölçülemeyen bir şeyi takip etmeyi başarabiliyor?
Çıktı açığını ölçmenin farklı yöntemleri mevcut. Bunlardan ilki, iktisadi bir yaklaşım olan üretim fonksiyonu yaklaşımı. Bu yaklaşımda üretim teknoloji, emek ve sermaye gibi unsurların bir fonksiyonu olarak tanımlanıyor. Bu unsurların eğilimleri ayrı ayrı tahmin edilerek üretimin ana eğilimine ulaşılıyor. Bu eğilimden farklar ise çıktı açığı olarak tanımlanıyor. İkinci olarak, tek değişkenli ve çok değişkenli filtreler gibi istatistiki yaklaşımlar kullanarak çıktı açığını tahmin etmek mümkün. Bu filtrelerin en yaygın kullanılanı Hodrick-Prescott (HP) filtresi. Kalman filtresi ile tahmin edilen çok değişkenli filtreler de bu grupta sayılıyor. Son olarak, tanım olarak çıktı açığı tanımına benzeyen anket göstergelerine bağlı hesaplamalar da yapılabiliyor. Bunlara örnek olarak kapasite kullanım oranı, normal duruma göre kıyasla talebin seviyesi gösterilebilir.
Hangi gösterge daha iyi?
Her yöntemin artıları ve eksileri var. Bu sebeple, birini diğerine kesin olarak tercih etmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Örneğin, üretim fonksiyonu yaklaşımı ve istatistiki yaklaşımlar eğilim ve döngü ayrıştırmasına dayanır. Bu ayrıştırma için kullanılan metotlar uygulamadaki kolaylıkları nedeniyle tercih edilirlerken, yakın döneme ait verilerde eğilimi düzgün belirleme konusunda (örneklem sonu problemi) zayıf kalır. Grafik 1’de Türkiye verisi için HP filtresinin uygulamasında da görüldüğü gibi her yeni veriyle birlikte tahmin edilen açığın seviyesi de değişebilmekte.
Anket göstergelerine dayalı tahminlerde böyle bir sorun yok. Ancak, bu sefer de soruların yanıtlayanlar tarafından doğru değerlendirilip değerlendirilmediği ve anketin temsil gücünün yeterliliği gibi konular soru işareti oluşturur. Dolayısıyla, farklı yöntemlerin ve farklı zaman aralıklarının çıktı açığı için farklı sonuçlar verebileceğini unutmamak gerekir. Burada para politikası açısından en riskli durum yakın zamandaki eğilim ve döngü hareketlerinin doğru ölçülememesi nedeniyle yanlış bir politika kararı alma olasılığıdır. Bundan olabildiğince kaçınmak için yöntemlerin verdiği sonuçları bir arada değerlendirmek gerekir. Mesela, Grafik 2’de Türkiye için farklı yöntemlerle hesaplanan çıktı açığı göstergeleri farklı seviyelere işaret edebiliyor.[1] Ancak, göstergelerin önemli dönüş noktalarının benzer olduğu gözden kaçmamalı.
Potansiyel Üretim
İstatistiki yöntemlerden elde edilen eğilim serisinin potansiyel üretim için iyi bir tahmin yöntemi olduğu varsayılır. Ancak daha önceden bahsedilen sorunlar nedeniyle bu kesin bir ölçüm olamaz. Yine de, Grafik 3’teki HP filtresinden elde edilen eğilime bakarsak Türkiye’de potansiyel üretimin artış hızının zaman içinde sabit olmadığını görüyoruz. Üretim faktörleri ile bu faktörlerin verimliliğini belirleyen teknolojik gelişmenin hızı gibi arz yönlü etmenlerin zaman içinde değişebilmesi bunun bir nedeni olabilir. Ayrıca, demografik gelişmeler, işgücü piyasası gelişmeleri, fiziki, beşeri ve teknolojik yatırımların seyri de etkili olabiliyor. Ülkelerin maruz kaldıkları iç ve dış şoklar da potansiyeli etkileyebilmekte. Özellikle yakın zamanda Türkiye’de potansiyel büyümedeki yavaşlamada, verimlilik artışındaki düşüş ile yatırım iştahının 2008 krizi sonrası küresel ekonomideki zayıflama ve jeopolitik gelişmeler nedeniyle zayıflamasının rol oynadığı düşünülmekte.
Çıktı Açığına Alternatif Göstergeler Olabilir mi?
Olabilir. Özellikle 2008 krizi sonrası finansal istikrarın da merkez bankalarının hedeflerinden biri haline gelmesiyle başka göstergelerin de para politikası uygulamalarının şekillenmesinde önemi arttı. Kapasite kullanım oranı, enflasyonu hızlandırmayan işsizlik oranı ile gerçekleşen işsizlik oranı arasındaki fark olarak tanımlanan işsizlik açığı veya finansal değişkenlerden elde edilen kredi açığı gibi göstergeler de benzer amaçla kullanılabilir. Böylece mal ve hizmet piyasası haricinde, işgücü piyasası ve finansal çevrim kaynaklı baskıların takibi sağlanır. Türkiye için baktığımızda bu saydığımız göstergelerin çıktı açığına benzer hareket ettiğini görüyoruz (Grafik 4).
Kıssadan Hisse
Sonuç olarak, çıktı açığı merkez bankalarının talep yönlü baskıları takip etmesini sağlayan önemli bir gösterge. Ancak, ölçüm zorlukları dikkate alındığında para politikası uygularken farklı yöntemlerin ve göstergelerin bir bütün halinde ele alınması da bir o kadar önemli.
[1] Türkiye’de çıktı açığı tahminine ilişkin olarak yapılan bazı çalışmalar için bakınız Sarıkaya ve diğ. (2005), Kara ve diğ. (2007), Öğünç ve Sarıkaya (2011), Alp ve diğ. (2012), Üngör (2012), Coşar ve diğ. (2013).
Kaynakça:
Alp, H., Öğünç, F. ve Sarıkaya, Ç. (2012). Monetary policy and output gap: mind the composition, TCMB Ekonomi Notları Serisi, No. 12/07.
Erdoğan Coşar, E., Kösem, S. ve Sarıkaya, C. (2013). Do we really need filters in estimating output gap?: evidence from Turkey. TCMB Çalışma Tebliği Serisi, No. 13/33.
Kara, H., Öğünç, F., Özlale, Ü. ve Sarıkaya, Ç. (2007). Estimating the output gap in a changing economy. Southern Economic Journal, 269-289.
Öğünç, F. ve Sarıkaya, Ç. (2011). Görünmez ama hissedilmez değil: Türkiye'de çıktı açığı. Central Bank Review, 11(2), 15.
Sarıkaya, Ç., Öğünç, F., Ece, D., Kara, H. ve Özlale, Ü. (2005). Estimating output gap for the Turkish economy, TCMB Çalışma Tebliği Serisi, No. 05/03
Üngör, M. (2012). A production function method of estimating the output gap, TCMB Ekonomi Notları Serisi, No: 12/19.