Türk imalat sanayinde verimlilik açısından öncü firmalar genel olarak büyük, yüksek cirolu ve ihracat yoğun firmalar. Bu firmalar, teknoloji ve ARGE yatırımları yapıyor. Takipçi firmalar ise bölgesel ve ulusal öncülerden öğrenerek ve/veya öncülerin mevcut teknolojilerini kendi ihtiyaçları doğrultusunda uyarlayarak verimlilik artışı sağlayabiliyor.
Çekirdek enflasyonun iki ana bileşeni olan temel mal ve hizmet gruplarında fiyatlama dinamiği oldukça farklı. Çekirdek enflasyona dair sağlıklı bir analiz için bu iki grubun hikâyesine ayrı ayrı kulak vermek gerekiyor.
KGF kefalet imkânının artırılmasıyla önemli ölçüde firma finansmana erişim sağlarken kefaletli kredi tutarının büyük çoğunluğunun bankacılık sisteminde kredisi olan firmalarca kullanıldığı görülüyor. Ayrıca bulgular, KGF kefaletinin vade uzatımı ve kredi maliyeti açısından önemli yansımaları olduğuna işaret ediyor.
2017 yılı, bankaların bir yandan mevduat tabanını genişletirken diğer yandan alternatif fonlama kaynaklarını yoğun olarak kullandıkları bir yıl oldu. Önümüzdeki dönemde, fonlama kaynak çeşitliliğinin artmaya devam etmesi hem finansal derinleşme hem de fonlama maliyetlerindeki düşüşe katkı açısından önem taşımakta.
Son dönemde sapma endeksinin tarihsel olarak düşük seviyelerde seyretmesi, para politikası uygulamalarının etkinliğine ve öngörülebilirliğine ilişkin olumlu bir göstergedir.
Türev ürünler firmalarımız için yeni bir kavram değil. Mevcut durumda firmalar, başta takas, vadeli işlem ve opsiyonlar olmak üzere türev işlemleri aktif bir şekilde kullanıyor. Ayrıca reel sektör firmalarının kur riskinin yönetiminde kullandığı vadeli işlemlerin maliyetinin, bankaların maliyetleri ile yakın bir yapıya sahip olduğu görülüyor.
Türk imalat sanayinde verimlilik açısından öncü firmalar genel olarak büyük, yüksek cirolu ve ihracat yoğun firmalar. Bu firmalar, teknoloji ve ARGE yatırımları yapıyor. Takipçi firmalar ise bölgesel ve ulusal öncülerden öğrenerek ve/veya öncülerin mevcut teknolojilerini kendi ihtiyaçları doğrultusunda uyarlayarak verimlilik artışı sağlayabiliyor.
Çekirdek enflasyonun iki ana bileşeni olan temel mal ve hizmet gruplarında fiyatlama dinamiği oldukça farklı. Çekirdek enflasyona dair sağlıklı bir analiz için bu iki grubun hikâyesine ayrı ayrı kulak vermek gerekiyor.
KGF kefalet imkânının artırılmasıyla önemli ölçüde firma finansmana erişim sağlarken kefaletli kredi tutarının büyük çoğunluğunun bankacılık sisteminde kredisi olan firmalarca kullanıldığı görülüyor. Ayrıca bulgular, KGF kefaletinin vade uzatımı ve kredi maliyeti açısından önemli yansımaları olduğuna işaret ediyor.
2017 yılı, bankaların bir yandan mevduat tabanını genişletirken diğer yandan alternatif fonlama kaynaklarını yoğun olarak kullandıkları bir yıl oldu. Önümüzdeki dönemde, fonlama kaynak çeşitliliğinin artmaya devam etmesi hem finansal derinleşme hem de fonlama maliyetlerindeki düşüşe katkı açısından önem taşımakta.
Son dönemde sapma endeksinin tarihsel olarak düşük seviyelerde seyretmesi, para politikası uygulamalarının etkinliğine ve öngörülebilirliğine ilişkin olumlu bir göstergedir.
Türev ürünler firmalarımız için yeni bir kavram değil. Mevcut durumda firmalar, başta takas, vadeli işlem ve opsiyonlar olmak üzere türev işlemleri aktif bir şekilde kullanıyor. Ayrıca reel sektör firmalarının kur riskinin yönetiminde kullandığı vadeli işlemlerin maliyetinin, bankaların maliyetleri ile yakın bir yapıya sahip olduğu görülüyor.
Enflasyon hedefini yükseltmenin maliyeti büyük ihtimalle faydasının ötesine geçebilir. Kaldı ki, gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının, her ne kadar sıfır alt sınırı sorunuyla karşılaşma olasılıkları yüksek olsa da, uzun zamanda tesis ettikleri bu politikadan vazgeçmeleri kolay olmayacaktır.
Analiz sonuçları, düşük kamu borcu ve güçlü döviz rezervlerinin finansal piyasalardaki ülke kredi riski algılamasına olumlu etki yaptığını gösteriyor. Bu bakımdan son dönemde rezervlerin etkin kullanımı çerçevesinde atılan politika adımlarının faydalı olacağı değerlendiriliyor.
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından yayımlanan verilerle elde edilen, küresel ticaret hacmindeki artışın 2018 yılında da güçlü bir şekilde devam edeceğine ve dış ticaret ortaklarımızın 2017 yılına göre daha iyi büyüme performansı göstereceğine ilişkin öngörüler, Türkiye ihracatının 2017 yılında yakaladığı momentumu 2018 yılında da sürdüreceğine işaret ediyor.
3 Ocak 2018 tarihinde uygulamaya konulan Finansal Ürün Piyasaları Direktifi II (MiFID II), AB finansal piyasalarının daha fazla entegre olmasını, bireysel yatırımcıların korunmasını ve şeffaflığın bütün piyasa katılımcıları için artırılmasını hedefliyor.
Bulgularımız reeskont kredilerinin ihracatı desteklediğini göstermekle birlikte, bu tür finansman araçlarının tasarımında birçok faktörün bir arada değerlendirilerek fonların hedefe odaklı ve verimli bir şekilde dağıtılmasının gerekliliği de vurgulanmalı.
Türkiye’de bir taraftan dana eti talebi hızlı bir şekilde artarken, diğer taraftan üretim maliyeti üzerinde besi yemi kaynaklı olarak ciddi bir baskı söz konusu.
Bulgularımız makro ihtiyati politika araçlarının etkinliğinin kredi çevriminin içinde bulunduğu – kredilerin büyümesinin hızlandığı ya da yavaşladığı – duruma bağlı olduğuna işaret etmektedir.
Veri Açıkları Girişimi, ülkelerin karşılaştırılabilir, tutarlı ve zamanlı istatistikler elde etmesi ve yayınlaması kapsamında önemli katkılar sağladı. Ülkemiz açısından bakıldığında Girişim konuları kapsamında üretilen birçok istatistikte içerik ve zamanlama olarak önemli iyileştirmeler gerçekleştirildi ve başta sektörel hesaplar ve gayrimenkul fiyat endeksleri olmak üzere ekonomimizin takibinde öneme sahip yeni istatistikler derlenip yayımlanmaya başlandı.
Salt rakamlara bakarak veya uluslararası karşılaştırmalar yaparak ithal girdi kullanımının optimal noktada olup olmadığına karar vermek pek mümkün görünmüyor. Ancak, ithal girdi kullanımında sektörel kırılımlara ve zaman içerisindeki gelişime baktığımızda yapısal sorunların varlığı belirgin olarak görülüyor.
Türkiye’de vergi gelirleri ile iktisadi faaliyet arasında güçlü ve eş yönlü bir ilişki olduğu, vergi gelirlerinin iktisadi daralma dönemlerinde azaldığı, genişleme dönemlerinde ise arttığı görülüyor.
Opsiyon fiyatlama modeli ile hesaplanan firma temerrüt olasılıklarındaki gelişmeler ile tahsili gecikmiş alacak (TGA) oranları arasında bir ilişki olduğu görülüyor. Bu nedenle, reel kesim temerrüt olasılıklarının kredi riski analizlerinde ve bankacılık sektörü aktif kalitesinin izlenmesi amacıyla yapılacak çalışmalarda kullanılmasının faydalı olabileceği düşünülüyor.
Reel sektörün borçlanma tercihi finansal istikrar açısından önem taşıyor. Yabancı para (YP) cinsinden gelire sahip olmayan firmaların YP kredi kullanmasının, oldukça riskli olduğu açıkça görülüyor. Düşük maliyete sahip olduğu ifade edilen YP kredi maliyetleri, kur gelişmelerine bağlı olarak Türk lirası cinsinden kredi maliyetini önemli ölçüde aşabiliyor.
Borsa İstanbul’da işlem gören reel sektör firmalarının bilanço verilerini kullanarak firma finansal sağlamlığını yüksek bir tahmin gücüyle ölçen MFA-skor ile yapılan analiz sonucunda, hassas firmaların aktif olarak toplamda az bir paya sahip olduğu, bunun yanı sıra firma borçlarının ve döviz açık pozisyonunun finansal açıdan sağlam firmalarda yoğunlaştığı gözlendi.
Üretici fiyatları, tüketici fiyatları üzerindeki maliyet yönlü baskılara ilişkin bir gösterge niteliğindedir. Ancak, ithal maliyet şoklarının yoğun gözlendiği dönemlerde iki endeksin artış oranları arasındaki farkın üretici fiyatları lehine açıldığı görülmekte. Dolayısıyla, petrol fiyatlarının ve döviz kurunun belirgin hareketler gösterdiği 2017 yılında Yİ-ÜFE ile TÜFE arasında bir ayrışma ortaya çıkması doğal bir durum.
Doğrudan yatırımlar, ülke için uzun vadeli bir finansman olmasının yanı sıra, üretimde eski teknoloji yerine yeni teknolojinin kullanımını, dolayısıyla verimliliğin artmasını ve şirketlerin yeni dış pazarlara açılmasını desteklemesi bakımından önem taşımakta.
TL Uzlaşmalı Vadeli Döviz Alım-Satım İhaleleri’nin reel sektörün basit, derinliği olan ve etkin bir ürüne erişimini kolaylaştırarak döviz kuru riskini yönetme kapasitesini arttırması beklenmektedir.
Altın tasarruflarının sisteme kazandırılması amacıyla başta ticari bankalar olmak üzere tüm aktörlerin altına yönelik finansal ürün geliştirme ve çeşitlendirmeye katkıda bulunması sürecin başarılı bir şekilde devam etmesi açısından önem taşıyor.
Ülkemiz finansal piyasalarında nispeten düşük bir paya sahip olan “gölge bankacılık” faaliyetleri, küresel ölçekte kırılganlık unsuru olmasından dolayı yakından takip ediliyor.
Bulgularımız, para politikasının operasyonel yapısının sadeleştirilmesine yönelik olarak alınan tedbirlerin bankaların likidite yönetimi davranışlarını önemli ölçüde etkilediğine işaret ediyor.
Çalışmadan elde edilen bulgular mevsim, gün, bayram ve maaş ödeme dönemlerinin emisyon hacmi büyümesi üzerinde anlamlı dalgalanmalar yarattığına işaret ediyor.
Suistimaller finansal kurumlar için çok ciddi kırılganlık unsuru olabiliyor. Özellikle finansal yeniliklerin hızlandığı dönemlerde bulaşıcılık etkisiyle tüm sisteme yayılabilecek güven bunalımı meydana getirerek sistemik riske neden olabiliyor.
Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, bir ülkenin kurumsal yapısını geliştirme performansı, dünya ekonomisinde korumacılık eğiliminin artmasından veya azalmasından bağımsız olarak, ekonominin büyüme ve dış ticaretten faydalanma potansiyeli üzerinde belirleyici olur.
2016 yılı Eylül ayında BDDK tarafından çeşitli makro ihtiyati politika düzenlemeleri gerçekleştirildi. Söz konusu düzenlemelerin konut ve ihtiyaç kredileri büyüme oranları üzerinde olumlu bir etki göstermesiyle toplam bireysel kredilerin yıllık büyüme oranı 2016 yılı son çeyreğinde toparlandı.
Tarım sigortaları üreticiye gelir istikrarı sağlamasının yanı sıra üretici davranışını düzenlemesi nedeniyle tarımsal verimlilik üzerinde de önemli etkiye sahip.
Firmaların ihracat kararları istikrarlı bir seyir sergilese de, krizlerin bu kararlara yönelik firma davranışlarında bazı temel değişimlere neden olduğunu söylemek mümkün. Bu bağlamda, iktisadi dalgalanma dönemlerinde uygulanacak tedbir ve teşviklerin dönemin koşulları dikkate alınarak belirlenmesi oldukça önemli.
Yüksek sermaye yeterliliği, güçlü risk yönetimi, etkin denetim ve iç kontrol sistemi, sağlam özkaynak yapısı, yüksek likidite düzeyi, düşük kaldıraç ve mevduat kaynaklı fonlama yapısı sebebiyle, Türk bankacılık sisteminde, Basel III düzenlemelerinin uygulanması sürecinde bir sorun yaşanmıyor.
Kur gelişmeleriyle kısa vadede aşağı yönlü hareket eden sermaye yeterlilik rasyosunun, daha uzun vadede kârlılıkta oluşacak artışla birlikte yükselebileceğini hesaba katmak gerekiyor.
Türkiye’de son dönemde politika yapıcıların uygulamış olduğu makro ihtiyati politikaların yanı sıra bankacılık sektörünün borç temin ettiği ülke/banka sayısının da istikrarlı bir şekilde arttığı ve geleneksel finans merkezlerinin dışındaki bölgelerin de birer fon kaynağı haline geldiği gözleniyor.
Türkiye’de artan işlem talebi, yıllar içinde gerçekleştirilen yeni ihraçlar ve daha önce ihraç edilmiş kıymetlerin kayan vadeleri ile dolan vade ekseni ile sağlıklı bir getiri eğrisi oluşturulması için yeterli koşulların sağlandığı gözleniyor.
Türkiye’de döviz kuru ve ithalat fiyatları gibi dış faktörlerin enflasyona etkisi yüksek. Döviz kuru ve ithalat fiyat geçişkenliğine dair ölçümler kayda değer bir belirsizlik içermediğinden oldukça net politika çıkarımları yapabilmemize imkân tanıyor. İktisadi faaliyet ve ücretlerden enflasyona geçiş etkileri ise daha geniş bir belirsizlik aralığını içermekte.
Küresel likiditenin faiz aktarımının gücü üzerinde etkisi olduğu görülmekte. Bununla birlikte, gerek küresel ölçekte finansal regülasyonun güçlendirilmesinin gerekse makro ihtiyati politikaların daha geniş bir spektrumda uygulanıyor olmasının küresel likiditenin faiz aktarımının gücü üzerindeki etkisini zayıflattığı değerlendirilmekte.
Son dönemde Türkiye’de zamanlı, hedef odaklı ve geçici olarak uygulanan mali tedbirlerin çarpan etkisinin ve vergi geliri yaratma potansiyelinin yüksek olduğu değerlendirilmekte ve bu durumun söz konusu önlemlerin bütçe açığını genişletici etkilerini bir ölçüde sınırlayacağı öngörülmekte.
Türkiye İstatistik Kurumu yakın zamanda ulusal hesap sisteminde güncellemeye gitti. Revizyonla beraber seriler arasında gözlenen en önemli farklardan biri tasarruf oranlarında gerçekleşti. Ancak, milli gelir revizyonu sonrası tasarruf oranında gözlenen iyileşme, bu alandaki yapısal reform ihtiyacını ortadan kaldırmıyor.
Üretim kapasitesinde uzun vadeli kazanımlar elde etmek için kısa vadeli tedbir ve teşviklerin kalıcı verimlilik artışına yönelik yapısal reformlarla desteklenmesi büyük önem taşıyor.
Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin sonuçlanmaması ve bir dizi konjonktürel ve teknik sebepten ötürü son yıllarda Gümrük Birliğinin güncellenmesi ihtiyacının ortaya çıktığı görülmekte.
İhracatın kalite kompozisyonundaki değişimler yurt içi gıda fiyatlarını etkiliyor. Yaş meyve-sebze ürünlerinde kalite yönetimi enflasyon oynaklığını azaltmada önemli bir araç olarak kullanılabilir.
Yaş meyve-sebze ürünlerinde sağlıklı fiyat oluşumu için üretimde verimliliği artırmak kadar, üretim sonrası tedarik süreçlerine etkinlik kazandırmak da kritik öneme sahip.
Alınan tedbirler sonucu, bankaların uzun vadeli borçlanma eğilimi güçlendi. Yurt dışı borçların vade kompozisyonunun uzun vade lehine değişmesi ise sektörün likidite şoklarına karşı direncini artırıyor ve finansal istikrarı destekliyor.
Türkiye’de devlet iç borçlanma senetlerine (DİBS) yönelik derin ve gelişmiş bir piyasanın varlığı, yabancı katılımını da olumlu yönde etkiledi. Nitekim, yurt dışı yerleşiklerin DİBS sahipliği zaman içinde artarken, yabancıların DİBS portföyü, ödemeler dengesi finans hesabının da önemli bir kalemi haline geldi.
Ülkemiz verileriyle yapılan incelemede arz (yani banka) tarafı eğilimlerinin talep (yani firma) tarafı yönelimlerine göre kredi dolarizasyonunu daha güçlü beslediği sonucuna varılmakta.
Mevsimsel ürünlerin ağırlık yapısındaki yöntemsel değişimin giyim ve ayakkabı grubu fiyatları üzerinden çekirdek enflasyonda dalgalanmalara yol açması söz konusu. Dolayısıyla, enflasyonun ana eğilimine dair sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için, geçiş yılı olan 2017’de söz konusu etkilerden arındırılmış göstergelere bakılmasında fayda var.
Türkiye ekonomisinde çalışanların yaklaşık yüzde 25’ini kapsayan alt ücret grubu için reel ücretlerde anlamlı bir esneklik bulunmuyor. Asgari ücret üzerinde kazananlar için ise reel ücretler göreli olarak daha esnek.
Ülkemizde kredi piyasası gelişmelerinin iktisadi faaliyet ile önemli ölçüde eş zamanlı hareket ettiği ve iş çevrimleri ile kredi çevrimleri uzunluklarının birbirlerinden diğer ülke örnekleri kadar farklılaşmadığı görülüyor.
NHN, zaman içerisinde değişen kambiyo mevzuatı, yurt içi ekonomik gelişmeler, küresel ekonominin seyri, ekonomik aktörlerin beklentileri ve bu doğrultuda geliştirdikleri davranışlar tarafından etkilenmektedir.
2018 yılında uygulanmaya başlanacak olan NİFO, banka bilançolarının varlık ve yükümlülükleri arasındaki vade uyumunu dikkate alarak likidite riskinin kapsamlı ölçümüne imkân sağlayacak.
Karayolları altyapı kalitesindeki iyileştirmelerin ticaret maliyetlerini azalttığı, bölgeler arası ticaret hacmini arttırdığı ve rekabet koşullarını iyileştirmek suretiyle piyasa ekonomisinin işleyişini desteklediği söylenebilir.
Maliye politikası etkinliğinin düşük büyüme dönemlerinde artıyor olması, mali disiplini kalıcı olarak bozmadan döngü karşıtı genişletici maliye politikası uygulanabilmesine olanak sağlıyor.
Merkez bankalarının politika normalleşmesi yönünde bir istek ve iradeleri olduğu görülse de ABD dışındaki ülkelerde büyüme ve istihdam gelişmeleri buna olanak tanıyacak kadar olumlu sinyaller vermiyor.
İktisadi faaliyetin ana eğilimiyle ilgili iktisadi olarak anlamlı bir çıkarım yapmamız gerektiğinde, değişkenlerden takvim etkilerini dışlayan bir yaklaşımı benimsemek gerekiyor.
Son dönemde gelişmekte olan ülkelerde şirketler kesiminin döviz kuru riskine dair alınan önlemler kapsamında, Hindistan ve Endonezya Merkez Bankalarının kararlarının ön plana çıktığı söylenebilir.
Döviz kurundan enflasyona geçiş etkisi dönemsel faktörlere göre değişebiliyor. Mevcut dönemde iktisadi faaliyetin ılımlı seyri geçişkenliği sınırlarken, beklentilere dair gelişmeler yukarı yönlü risk oluşturmakta.
Önümüzdeki dönemde başta AB ve ABD kaynaklı olarak liberalizasyon ve entegrasyon süreçlerinin tersine dönme ihtimali, uluslararası platformlarda yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.
Yerel paralar cinsinden ticaretin önemli bir potansiyeli olduğu öngörülmekte ve önümüzdeki yıllarda toplam ticaretteki payının daha hızlı artması beklenmekte.
İlk başlarda can simidi olarak görülen negatif faiz oranları ile ilgili tereddütler arttı: Bazı merkez bankalarının, bu sıra dışı durumdan ilk fırsatta çıkmaya çalıştıkları görülüyor.
Yatırımların finansmanı açısından emeklilik fonlarının uzun vadeli olması, risk primlerinin ve dolayısıyla borçlanma maliyetlerinin de aşağıya çekilmesine katkı vermekte.
Son dönemde hem banka kredilerinin ılımlı büyüme kaydetmesi hem de yeni finansman şirketlerinin faaliyetine başlaması sonucu finansman şirketlerinin hanehalkı yükümlülükleri içindeki önemi giderek artmakta.
Gıda arzının kalitesi, sağlık standartlarına uygunluğu ve miktarsal sürekliliğinin yanı sıra, yurt içi gıda fiyatlarının istikrarlı seyri “gıda güvenliği” konusunun başlıca unsurlarını oluşturuyor.
Finansal koşullar, bir ekonomide faiz, kur, varlık fiyatları ve kredi koşulları gibi finansal değişkenlerin iktisadi faaliyet üzerinde ne ölçüde kısıtlayıcı veya destekleyici olduğunu özetleyen bir kavram.
Ülkemizde mevduat vadelerinin oldukça kısa olduğu gözlemlenirken, tarihsel olarak kısa vadeli piyasa faizleri üzerinde TCMB’nin belirleyici olduğu, kısa vadeli faizleri ile Türk lirası (TL) mevduat faizleri arasında ise yakın bir ilişki olduğu gözlenmekte.
Bankaların Merkez Bankasından talep ettikleri Türk Lirası likiditesi, sistemin fonlama ihtiyacı çerçevesinde belirleniyor ve TCMB Türk Lirası likidite imkanları için teminata kabul edilen kıymet türlerinin, sistemin fonlama ihtiyacı üzerinde doğrudan bir belirleyiciliği bulunmuyor.
Enflasyonla mücadele sürecinde bütün paydaşların ortak çabasıyla hayata geçirilecek bütüncül bir yaklaşım, fiyat istikrarına daha düşük maliyetle ve kalıcı olarak ulaşılması konusunda önemli katkı sağlayabilir.
Türkiye’de yerleşik sektörlerin toplam borcunun büyük oranda iç borç kaynaklı olduğu, GSYH’ye oran olarak bakıldığında 2015 yılı üçüncü çeyreğinden itibaren gerilediği ve ülkelerle karşılaştırmalı incelendiğinde ise düşük seviyelerde seyrettiği görülüyor.
Kur riskinin yükseldiği dönemlerde artan döviz talebi nedeniyle ortaya çıkan korunma ihtiyacı, kur takası piyasası ile spot piyasada seviye ve oynaklıkları da artırıyor.
Küresel belirsizliklerin bir ölçüde zayıfladığı bir konjonktürde, yol haritasında belirlenen tedbirlerin de geniş faiz koridoruna olan ihtiyacı azaltması, TCMB’ye para politikasını sadeleştirme ve öngörülebilirliğin getirilerinden yeniden faydalanma imkânı tanımış bulunuyor.
Farklı ülke ve zamanlarda düzenlenen mesleki eğitim programlarının farklı etkilerinin bulunması, program içeriği ve tasarımının program verimliliği açısından kritik bir rol oynadığı izlenimini uyandırmakta.
Enflasyon sepetinde önemli yer tutan gıda grubunun fiyatlarındaki hareketler, kısa vadede enflasyon seviyesi ve enflasyon beklentileri üzerinde belirleyici oluyor.