TT

Evren Ceritoğlu

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Ekonomist olarak görev yapmaktadır.

Seyit Mümin Cilasun

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.

Editöre Not
Her türlü görüş, öneri
ve yorumlarınız için:
Mesaj Gönder

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yakın zamanda ulusal hesap sisteminde güncellemeye gitti. SNA-2008 ve ESA-2010 sistemlerine uyum sağlamak için yapılan revizyonda, yeni veri kaynakları kullanılarak hesaplamalarda iyileştirme yapılması da amaçlandı.[1] Revizyonla beraber 1998 baz yıllı eski seri ile 2009 baz yıllı yeni seri arasında bazı farklılıklar oluştu. Seriler arasında gözlenen en önemli farklardan biri tasarruf oranlarında gerçekleşti (Grafik 1). Yeni seride tasarruf oranlarında önemli bir sıçrama olduğunu ve yıllar içinde iki tasarruf serisi arasındaki makasın açılarak 2015 yılı itibarıyla 10,4 puana kadar ulaştığını gözlemliyoruz. Peki yeni seride tasarruf oranlarının belirgin şekilde yüksek olması bu alandaki yapısal reform ihtiyacının azaldığı anlamına mı geliyor? Bu soruyu cevaplayabilmek amacıyla milli gelir revizyonu sonrasında ulusal hesaplar kullanılarak oluşturulan yurt içi tasarruf oranlarında gözlenen bu artışa ilişkin genel bir değerlendirme sunuyoruz.

Ulusal hesapların ortaya koyduğu yurt içi tasarruf oranı artışının davranışsal bir değişimden mi, yoksa sadece yöntem değişikliğinden mi kaynaklandığını anlayabilmek için ilk olarak hanehalkı tasarruflarını farklı bir kaynaktan faydalanarak inceledik. Hanehalkı Bütçe Anketi (HBA) mikro verilerinden hesaplanan hanehalkı tasarruf oranları 2010 sonrasında düşük seyretmekteyken, 2013 yılından itibaren sınırlı bir artış sergiliyor (Grafik 2).[2] 2009 yılındaki görece yüksek tasarruf oranı, küresel finansal kriz nedeniyle hanehalklarının başta dayanıklı mal tüketimi olmak üzere tüketimlerini düşürmelerinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Takip eden yıllarda ise kriz döneminde ertelenen dayanıklı tüketim malı harcamalarının yeniden artması ile hanehalkı tasarruf oranlarında düşüş gerçekleştiği gözleniyor. Hanehalkı borçluluk oranlarını sınırlamaya yönelik makroihtiyati tedbirlerin etkisinin belirginleşmesi ve Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES) yüzde 25 devlet katkısı teşvikinin devreye girmesi 2013 yılından itibaren hanehalkı tasarruflarında yaşanan artışı desteklemiş olabilir.

Firma tasarruf oranlarının bir göstergesi olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesindeki Girişimci Bilgi Sistemi (GBS) mikro verilerini kullanarak firma net kâr marjını hesapladık.[3] Ortalama firma faaliyet kâr marjının son 10 yıllık dönemdeki göreli istikrarlı seyrine karşın, özellikle 2010 yılı ve sonrası dönemde firma net kâr marjı belirgin bir düşüş göstermekte. Makro göstergelerdeki dalgalanma, jeopolitik gelişmeler ve döviz kurundaki hareketlerin bu düşüşe sebep olduğu söylenebilir (Grafik 3).

Bu bağlamda, hem hanehalkı hem de firma tasarruf oranlarında, revizyon sonrasında yurt içi tasarruf oranında gözlenen sıçramayı açıklayabilecek yapısal/davranışsal bir değişim görünmüyor. Dolayısıyla, tasarruf oranında revizyon sonrasında gözlenen artışı yöntem değişikliğine atfetmek mümkün. Nitekim, TÜİK de tasarruf oranındaki artışın revizyonla beraber yatırımlarda meydana gelen artıştan kaynaklandığını açıklamıştı. Özellikle, son yıllarda önemli bir büyüme gösteren inşaat sektörüne ilişkin ölçüm kalitesinin artması ve bu sektöre ilişkin kapsama alanının genişletilmesi söz konusu artışın temel sebebi olarak görülüyor.

İnşaat sektörünün katma değeri revizyonla beraber yükseldi (Tablo 1). Aynı zamanda inşaat yatırımlarının milli gelir içindeki payı da belirgin bir artış gösterdi. İnşaat sektörü kaynaklı olarak gayri safi sabit sermaye oluşumunun milli gelir içindeki payının yükselmesi, yurt içi tasarrufların yeni seride eski seriye kıyasla daha yüksek hesaplanmasına ve yıllar içinde yeni seri ile eski seri arasındaki makasın açılmasına neden oluyor.

Özetle, revizyon sonucunda gerçekleşen artışın ölçümsel nitelikli olduğu ve tasarruflar ile yatırımları benzer oranlarda artırdığı görülüyor. Diğer bir ifadeyle, tasarruf-yatırım farkı olarak tanımlanan tasarruf açığındaki yüzde 4-5 aralığındaki seyir korunuyor (Grafik 4). Dolayısıyla, dış denge perspektifinden bakıldığında yurt içi tasarrufları artırıcı ve tasarruf açığını daraltıcı politikalara olan ihtiyaç devam etmekte. Bu doğrultuda, hanehalkı tarafında zorunlu BES sonrası gelişmeler dahil olmak üzere uygulanan politikaların etkilerinin yakından takip edilmesi önem arz ediyor.

Firma tarafında ise, verimlilik artışını destekleyecek düzenlemeler tasarruf oranını artıracak bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca firmaların yabancı para cinsi borçluluğuna dair risk yönetiminin etkinleştirilmesi finansman maliyetlerinde kur hareketlerinden kaynaklanan oynaklığı azaltarak karlılığın ve tasarrufların daha istikrarlı bir seyir izlemesine katkıda bulunabilir.

Yurt içi tasarruf oranındaki artışa karşın, tasarruf açığında önemli bir değişim olmamasının temel sebebi, o seviyedeki yatırımları karşılayacak düzeyde tasarruf yapmıyor oluşumuz. Tablo 2’de 2015 yılında Türkiye’nin yatırım oranının Uzakdoğu, Pasifik Ülkeleri ve Orta Üst Gelir Grubu’ndaki ülkelerin ortalamasının bir miktar altında, ancak diğer gelir gruplarının ortalamalarının üstünde olduğu görülmekte. Ancak, aynı yıl için tasarruf oranları incelendiğinde, Türkiye’nin tasarruf oranı yalnızca Uzakdoğu, Pasifik ülkeleri ve Orta Üst Gelir Grubundaki ülkelerin altında değil, aynı zamanda Orta Gelir Grubu ülkelerinin, Güney Asya ülkelerinin ve hatta Orta Alt Gelir Grubu ülkelerinin ortalamalarının da altında kaldığı görülüyor. Bahsi geçen ülke gruplarından hiçbirinde tasarruf açığı gözlenmemekle birlikte Türkiye için kalıcı bir şekilde gözlenmekte.

Tablo 2’den çıkan temel sonuçlardan biri yüzde 30 civarında yatırım oranı olan ülke gruplarının genelde yüzde 30’ların üzerinde tasarruf oranlarına sahip olduğu. Bu durum, revizyon sonrası oluşan yüzde 25’lik tasarruf oranını daha üst seviyelere çıkaracak yapısal politikaların önemini koruduğunu gösteriyor. Türkiye’nin yüksek yatırım oranına sahip ülkeler arasında tasarruf oranı en düşük ülkelerden biri olması ise bu ihtiyacın önemini vurgulamakta. Sonuç olarak, milli gelir revizyonu sonrası tasarruf oranında gözlenen iyileşme, bu alandaki yapısal reform ihtiyacını ortadan kaldırmıyor.

 

[1] Ayrıca TÜİK, Mali Olmayan Şirketler, Mali Şirketler, Genel Devlet ve Hanehalkı ve Hanehalkına Hizmet Eden Kâr Amacı Olmayan Kuruluşlar kesimlerinden oluşan, Kurumsal Sektör Hesaplarını 2009-2015 dönemi için ilk defa hazırlamış ve bu kesimlerin tasarruflarının GSYİH’ye oranlarını kamuoyu ile paylaşmıştır. Böylece, önceki dönemde Kalkınma Bakanlığı tarafından hesaplanan özel kesim tasarruf oranlarının, özel şirket ve hanehalkı ayrımında izlenmesi mümkün olmuştur.

[2] Anketlerde yer alan yıllık hanehalkı kullanılabilir gelirinden tüketim harcamalarının çıkarılması ile hanehalkı tasarrufları elde edilmekte. Hanehalkı tasarruflarının kullanılabilir gelir içindeki payı alınarak hanehalkı tasarruf oranlarına ulaşmak mümkün.

[3] Literatürde firma tasarruf oranı, net kârdan temettüler çıkartılıp net satışlara bölünerek hesaplanıyor. GBS verilerinde temettü verisi olmadığı için, tasarruf oranı yerine net kâr marjı kullanıldı. Ancak, yapılan çalışmalar incelendiğinde, bu iki serinin benzer hareket ettikleri görülüyor (Kalkınma Bakanlığı, 2014).

Kaynakça:

Kalkınma Bakanlığı (2014), Onuncu Kalkınma Planı Yurtiçi Tasarruflar Özel İhtisas Komisyonu Raporu.

Evren Ceritoğlu

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Ekonomist olarak görev yapmaktadır.

Seyit Mümin Cilasun

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.

Editöre Not
Her türlü görüş, öneri
ve yorumlarınız için:
Mesaj Gönder

ANA SAYFA

* Blogda yer verilen görüşler yazarlara aittir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi görüşlerini temsil etmeyebilir.