TT

Egemen Eroğlu

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Merkez Bankası Uzmanı olarak görev yapmaktadır.

Yavuz Kılıç

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Araştırmacı olarak görev yapmaktadır.

Editöre Not
Her türlü görüş, öneri
ve yorumlarınız için:
Mesaj Gönder

Tüketimin bir kısmının borçlanmayla finansmanı, sağlıklı bir şekilde yönetildiği takdirde, bireysel ve makroekonomik refahın artmasını sağlıyor. Banka ve finansman şirketlerinin sağladığı finansman, konut ve taşıt gibi mevcut servet ve gelirlerle bir kerede alınamayabilecek gayrimenkul ve dayanıklı tüketim mallarının alınmasına olanak tanıyor.  Öte yandan, gayri safi yurt içi hasılada (GSYİH) tüketimin büyük paya sahip olduğu Türkiye’de borçlanma dinamikleri ve gelişimini yakından takip etmek finansal istikrar açısından önem taşıyor. Aşırı borçluluk ekonominin yavaşladığı, işsizliğin arttığı dönemlerde hanehalkı harcamalarını azaltabiliyor. Gerileyen talep reel sektör gelirlerini azaltırken, ekonomik faaliyet daha da yavaşlıyor. Hanehalkı ve reel sektörde temerrüt oranları artarken, yükselen kredi faizleri değişken faizli borçlanmış ya da yeniden borçlanmak durumunda olan kesimlerin yükünü daha da artırıyor. Araştırmalar, durgunluk dönemlerinden önce hanehalkı borçluluğunda büyük ölçekli artışların durgunluğu derinleştirdiğini ve toparlanmayı geciktirdiğini gösteriyor. Borçluluğu yüksek olan hanehalklarının tüketim harcamaları durgunluk sırasında da sonrasında da daha zayıf oluyor (Harari, 2017). Yüksek borçluluk, harcamaları istikrarsızlaştırıyor; genel eğiliminin üzerine çıkan borçluluk durgunluk riskini artırıyor (Sutherland ve Foeller, 2012). Hanehalkı borçluluğunda büyük artışlar sonrasında oluşan durgunluklar daha ciddi ve uzun süreli oluyor (IMF, 2012). Finansal gelişim uzun vadede ekonomik büyümeyi desteklese de (Levine, 1997, 1998; Beck ve Levine, 2004) son dönem çalışmaları (Arcand vd., 2015; Sahay vd., 2015) finansal derinleşmenin büyümeye katkısında bir eşik değer olduğunu, bu eşiğin aşılması halinde ekonomik büyümenin yavaşlayabileceğini gösteriyor. Hanehalkının aşırı borçlanması finansal sistemde kırılganlığı artırdığı ve ekonomilerde kalıcı hasarlara yol açtığından, borçlanmada “aşırılık” ölçütlerinin oluşturularak bu göstergelerin yakından izlenmesi ve aşırı borçluluğun olumsuz sonuçlarının ortaya çıkmasını engelleyecek aksiyon çerçevesinin belirlenmesi önem taşıyor.

Bu yazıda, Türkiye’de hanehalkı borçluluğunun dinamikleri, ideal borçlanma düzeyi, hanehalkı borçluluğunda artışın hangi koşullarda finansal istikrarı desteklemeyi sürdürebileceği sorularına cevap aranıyor.

Hanehalkı borçluluğunun uzun dönemli büyümeye etkilerini inceleyen IMF (2017) çalışması, borçlulukta düşük seviyelerden başlayan artışın, ekonomik büyümeyi uzun vadede de artırabileceğini gösteriyor. Borçluluktaki artışın uzun vadede büyümeye katkısı, borcun GSYİH’ye oranı yüzde 36’ya ulaşana kadar yavaşlayarak artarken, oranın yüzde 50’yi aşması durumunda borç oranı ile uzun vadeli büyüme arasındaki ilişki tersine dönüyor; borçlanma artışı uzun dönemli büyüme potansiyelini azaltıyor. Lombardi vd. (2017) çalışması ise borçlulukta artışın tüketim harcamaları kanalıyla kısa vadede büyümeyi hızlandırırken uzun vadede büyümeyi yavaşlattığını gösteriyor. Uzun vadede görülen yavaşlama, bu oranın yüzde 60’ı geçmesiyle belirginleşirken yüzde 80'i aşan seviyelerde bu etki daha da artıyor.

Türkiye’de 2002 itibarıyla GSYİH’nin yüzde 2’si düzeyinde olan hanehalkı finansal borcu 2013’te yüzde 20 seviyesine ulaştıktan sonra yüzde 18 düzeyinde istikrar kazandı. Küresel kriz sonrası dönemde Türkiye’de hanehalkı borçluluğunun gelişimini 2014’e kadar süren güçlü artış dönemi ile tüketici kesiminin aşırı borçlanmasının önüne geçilmesini amaçlayan makro ihtiyati politika sonuçlarının görülmeye başlandığı (TCMB, 2014) ve artışın görece zayıf olduğu 2014 sonrası dönem olarak iki ayrı dönemde incelemek mümkün (Grafik 1).

Türkiye’de hanehalkı yükümlülüklerinin varlıklarına oranında 2013 yılında başlayan gerileme, 2017 yılında da sürdü. Jeopolitik belirsizliğin ve kur oynaklığının arttığı bir dönemde, döviz cinsinden borçlanmalar gelişmekte olan ülkelerde (GOÜ) finansal istikrar açısından önemli bir husus. Hanehalkının yürürlükte bulunan düzenlemeler çerçevesinde döviz cinsinden ve (konut kredisi dışında) değişken faizle borçlanma imkânına sahip olmaması, bu kesimin kur ve faiz riski taşımasını engelliyor.

2014 sonrası dönemde bireysel kredi borcu bulunanların[1] 15 yaş üzeri nüfusa oranı yüzde 45’ten yüzde 54’e yükselirken borçlu başına düşen reel borç, 2016 yılının ikinci yarısından itibaren incelenen dönemler ortalamasının gerisinde seyrediyor (Grafik 2).

IMF (2017) ve Lombardi vd. (2017) çalışmalarında belirlenen borçlanma sınırlarını genel geçer ideal sınırlar olarak değerlendirmek doğru olmasa da Türkiye’de yüzde 18 seviyesindeki hanehalkı borçluluğunun düşük olduğu söylenebilir. Nitekim Türkiye’de hanehalkı borçluluğu Endonezya, Rusya ve Hindistan gibi bazı GOÜ’lerden yüksek olsa da gelişmiş ülkelerin önemli bölümünden daha düşük (Grafik 3).

Öte yandan IMF (2017) çalışması hanehalkı borçluluğunun finansal istikrarı destekleme kabiliyetini, finansal şoklara karşı dayanıklılık sağlayan bazı unsurların varlığına bağlıyor. Dışa açık, sabit kur sistemi bulunan, makro ihtiyati politika uygulanmayan, şeffaf finansal düzenlemelere sahip olmayan, takip mevzuatı yetersiz ve gelir dağılımında eşitsizliğin yüksek olduğu ülkelerde eşik sınır belirtilen ortalamanın altında olabilir.

Angeles (2015) dünyada finansal krizlerin firma kredilerinden çok bireysel kredi artışlarından kaynaklandığına ve hanehalkı borçlanmasının kontrollü bir şekilde yönetilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Tüketici kredileri ile bireysel kredi kartlarında (BKK) vade ve taksit kısıtları; kredi kullandırımlarının taşıt ve konut kredilerinde varlık değeri, BKK’de borcun gelire göre sınırlanması Türkiye’de hanehalkının kredi riski görünümünü iyileştirdi. Sıkılaştırıcı makro ihtiyati politikaların yoğunlaştığı dönemlerde kredi riski görünümünde bozulma olmazken hanehalkı borçluluğunda daha ihtiyatlı bir yapıya geçiş, kayda değer bir olumsuzluk yaşanmadan sağlandı. Önümüzdeki dönemde söz konusu çerçevenin toplam borçluluğun ve borç servisinin dönemsel gelire oranı gibi parametrelerle desteklenmesi dayanıklılığı daha da güçlendirebilecektir.

Ülkemizde yüksek seyreden yapısal cari açık nedeniyle tüketici kredilerinin makro finansal boyutunu da dikkate almak önem taşıyor. Bireysel kredi büyümesi - cari denge arasında güçlü bir ilişki bulunmakta (Grafik 4). Fiyat istikrarı ve finansal istikrarın teminiyle cari açığın daha makul düzeylerde seyretmesi, Türkiye ekonomisi için öncelikli hedefler arasında. Kısa ve orta vadede hanehalkı borçluluğu kadar tasarruf eğiliminin artmasının da uzun vadede olumlu sonuçlar doğuracağı değerlendiriliyor.

Özetle, Türkiye’de hanehalkı borçluluğunun akran ülkelere kıyasla daha düşük olduğu gözlenmekte. Bununla birlikte, söz konusu süreci yönetirken tasarruf eğilimi, finansal istikrar, cari denge ve genel fiyat düzeyindeki gelişim gibi faktörlerin göz önünde bulundurulması dengeli büyüme açısından kritik önem taşıyor.

[1] 2017 yılsonu itibariyle yaklaşık 25 milyon bireysel kredi kartı kullanıcısı bulunuyor. Bu sayı 15 yaş üzeri nüfusun yüzde 44’üne karşılık geliyor.

 

Kaynaklar

Angeles, L. (2015). “Credit Expansion and the Economy.” Applied Economics Letters 22 (13): 1064–72.

Arcand, J. L., Enrico B. ve Ugo P. (2015). “Too Much Finance?” Journal of Economic Growth 20 (2): 105–48.

Beck, T. ve Ross L. (2004). “Stock Markets, Banks, and Growth: Panel Evidence.” Journal of Banking and Finance 28 (3): 423–42.

Harari, D. (2017). Household debt: statistics and impact on economy, House of Commons Library, Briefing Paper Number 7584.

IMF. (2012). “Dealing with household debt”, Chapter 3, World Economic Outlook, April 2012

IMF. (2017). Household Debt and Financial Stability. Global Financial Stability Report October 2017: Is Growth at Risk?

Levine, R. (1997). “Financial development and economic growth: Views and agenda.” Journal of Economic Literature 35 (2): 688–726.

Levine, R. (1998). “The Legal Environment, Banks, and Long-Run Economic Growth.” Journal of Money, Credit and Banking 30 (3): 596–613.

Lombardi, M. J., Mohanty, M. ve Shim, I. (2017). “The Real Effects of Household Debt in the Short and Long Run.” BIS Working Paper 607, Bank for International Settlements, Basel.

Sahay, Ratna, Martin Čihák, Papa N’Diaye, Adolfo Barajas, Ran Bi, Diana Ayala, Yuan Gao, Annette Kyobe, Lam Nguyen, Christian Saborowski, Katsiaryna Svirydenka ve Seyed Reza Yousefi. (2015). “Rethinking Financial Deepening: Stability and Growth in Emerging Markets.” IMF Staff Discussion Note 15/08, International Monetary Fund, Washington DC.

Sutherland, D. ve Hoeller, P. (2012). "Debt and Macroeconomic Stability: An Overview of the Literature and Some Empirics", OECD Economics Department Working Papers, No. 1006, OECD Publishing, Paris

TCMB. (2014). “Türkiye'de Tüketici Kredilerine Yönelik Makro İhtiyati Politikaların Etki Analizi”. Finansal İstikrar Raporu, Sayı: 19

 

 

Egemen Eroğlu

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Merkez Bankası Uzmanı olarak görev yapmaktadır.

Yavuz Kılıç

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Araştırmacı olarak görev yapmaktadır.

Editöre Not
Her türlü görüş, öneri
ve yorumlarınız için:
Mesaj Gönder

ANA SAYFA

* Blogda yer verilen görüşler yazarlara aittir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi görüşlerini temsil etmeyebilir.